Azime – “Ah ne konuştu; bi susmadı gitti
diye hayıflandı içinden”. Sahi nasıl bir uğultuydu
bu kibir, fark edilme arzusu ve histeri kokan... Ve olan oldu; hızla ayağa kalkan
Azime, ulusa sesleniş yapar
gibi başladı konuşmaya;
“Ay susun iki dakka kafam şişti!
Boynunu şöyle bir yasla arkaya; bir
iki derin nefes... Kelimeleri birbirinden ayırıver söyleyecek
şeyin varsa. Hayır, neymiş! O cümle
bitecek çabuk çabuk; sonra yenisi gelecek; sonra bir diğeri. Yani varacağın nokta neresi? Gerçekten bana anlat da bileyim. Sonunda ödül mü var da bize söylemediler; bir sen biliyorsun? Hayıf da hayıf... Ha
bir de iki günde kim kimi sevmiş bu dünya üzerinde; öyle bir özellik
mi var? O anlattığın ne döne döne! Neye
göre sevmiş; sevme şekli
neymiş? Ay neyi sevmiş yahu? Pek yakın dost oluvermiş, bu
geceden gündüze... Ne bilirsin dostluğu da “sevgi” ve “dostluk”
kavramları bu kadar hayatında senin! O senin bildiğin şey sevgi
değil; emek ve sabır nedir bilir misin? Hah işte onlardan var hepsinde bunların... Biraz hoyratça konuştum ama
burama kadar geldi bak!”
Konuşmasının
sonunda sağ eli iki kaşının üstünü işaret
ediyordu. “Burama” “orasına”ydı.