30 Kasım 2009 Pazartesi

... Çocuk

Çok fazla büyüdüm ben
Eksikleri de olsa yaşayıp bitirdim sanki
Beynimin kıvrımları yollar,
Göğsümdeki çarpıntılar eşlik etti bana.

Çok fazla büyüdüm ben.
Öyle ki; gerçek yaşım suretimi aştı.
Ta derinlerde ama şimdilerde,
Bir körpe çocuk buldum, hala büyümeyi bekleyen...

Müziği buldum ben, yanımda inancı.
Kaşif oldum, aktım boğuldum yine aktım.
Heyecan kattım sevgime, yaşama sevincime.
Çok büyüdüm ben, o kadar ki ihtiyacım olan aslında bir yol gösteren...

Çok fazla büyüdüm ben.
Elim ayağım değil, içim olmuş kocaman.
Düşüncelerim dağları aşmış, taşmış denizlere akmış.
Oysa ki içinde bulunduğum dört duvar oda.

Çocuğu buldum ben, yanında kendimi
Övünç doldum, sevinçten kanatlandım.
Kaygısız, üç saniyelik mutluluklarım yine yanımda.
Sevgiyi taktım peşime, benimse kovaladığım ince mizah... 'hep yakandayım' diyorum : )

Aysegul
14 Eylül & 30 Kasım 2009

28 Kasım 2009 Cumartesi

... hayalim

Saçım uzun...
Göğsümden belime doğru uzanıyor.
Toplamıyor, öyle bırakıyorum.
Üzerimde efil efil bir elbise...

Hava temiz...
Gerçek düşüncelerimi duyabiliyorum.
Bedenim sağlam, belki müzikten bir iz!
Şarkı söylüyorum hiçbir kaygı duymadan...

Uykumu almışım!
Ayaklarım yalın, bileğimde halhalım.
Burnumdan derin bir nefes alıyorum.
Dudaklarımdaki tebessümle yazı özlüyorum...

Aysegul
(Yarısı Haziran & Yarısı Kasım 2009)

22 Eylül 2009 Salı

... basit ama faydalı bir pazarlama fikri


Muji... Erenköy'de yeni mağazasını daha dün açtı! Bayram dolayısıyla cadde de çok yoğun...

Tabii ki her zaman, her türlü ürünü, her ekonomik koşulda satın almaya hazır olan İstanbul halkı mağazaya hücum etmiş. En yakın arkadaşım Selen ve ben, içeri girdik. Selen, 'Gel, buraya girip bir bakman lazım' diyerek, beni oraya doğru yönlendirdi. Tabii hemen ben de içeri girdim!

Meraklı ama bir o kadar da bilinçli gözlerle ürünleri inceleyen insanlar, 'acaba neye ihtiyaç duymalıyım?' sorusuna yanıt arıyorlar...

Hemen girişteki raflarda yer alan bilimum ihtiyaç kutuları boy boy yükseliyordu. O kadar sade, o kadar, plastik ve o kadar işe yarar görülüyorlar ki, kendinizi hep aradığınız şeyi bulmuş hissediyorsunuz. Babamı arayıp, ne zamandır aradığı ilaç kutusunu bulduğumu söyledim, ürünü tarif ettim ve kendisinden de onay aldıktan sonra kutuyu satın almaya karar verdim. Artık rahatlamıştım... Gerçekten ihtiyacımız olan bir alım yapmış olmanın verdiği gururla, kendimi ödüllendirme hissiyatı ön plana geçmişti.

Kaç zamandır takılarımı koyabileceğim bir kutu ve kartvizitlerime hoş bir kılıf arıyordum. Onlar da oradaydı ( : E ne duruyordum. Aldım onları da... Sonra çok sık kullandığım ve sürekli kaybedip durduğum tel tokalarım için de özel üretilmiş kutuların olduğunu görünce, onu da atıverdim sepete... O sırada Selen'in başka bir hevesi vardı. 'Hadi hallettin mi işini gel bak sana ne göstereceğim!?' bakışı ile beni çağırdığını gördüm. Ardından, mağazanın kırtasiye bölümüne geçtik. Tam bir cennet : )

Renkli kalemlere büyük bir zaafım var. Ama, aklım başımdaydı ve kendimi orada durdurdum. İlk Muji alışverişim bu kadarla sınırlı kalabildi. Doğrusu, ahşap zeka oyunlarına bağımlı olmaya başlamış biri olarak, aklımda kalan birkaç oyun var. Onları da başka bir gün hediye ederim kendime... Ya da belki iyi yürekli bir melek, bana hediye etmek ister:))

Gelgelelim kasadan ödememi yaptım. Tam arkamı döndüm, kasadaki görevli, Muji iskambil kağıdınızı unutmayın diye seslendi... Evde biz pek kağıt oynamayız ama bu hediyeyi, özellikle bir pazarlama aracı olarak çok beğendiğimi söylemeliyim. Kartların üzerlerinde ürünlerin fotoğrafları, isimleri ve kodları yer alıyor. Klasik bir katalog yerine ürünlerin kartların üzerinde tanıtılması çok daha hoş olmuş. Belki arkadaşlarınızla kağıt oynarken onların da ilgisini çekebilir.

Bu akıllı fikirli işi çok beğendim ve buradan sizlerle paylaşmak istedim...

Sevgilerimle...


12 Eylül 2009 Cumartesi

... ve kredi


'Kredi yaz, 48bin58'e gönder!'

Kredi denen namert çıktı bildiğimiz mertlik bozuldu... Hepimiz biliyoruz ki şu güzel ülkede, kredi kartlarının, ihtiyaç mihtiyaç, araç maraç kredilerinin saltanatlarını sürdüğü bir dönem yaşıyoruz. Bu saltanat öncesi hayatımız nasıldı hatırlar mısınız? Doğrusu ben, hayal meyal hatırlıyorum. Yo hayır yaşım küçük değildi. Gayet kendimi bildiğim yaşlardaydım. Hani şu cep telefonundan önce hayatı nasıl sürdürdüğümüzü bilmediğimizde olduğuna benzer bir his bu...
Hatırlıyorum daha para bile kazanmıyor, ailemin bana verdiği haftalık harçlık ile geçiniyordum. O genç ve tecrübesiz yaşıma rağmen çok sistemli para harcayabiliyordum. Param vardı! Evet vardı... 16 yaşında falandım. Şu yurtdışından gelen müzik dergilerini okumayı çok severdim. Fakat genellikle döviz üzerinden fiyatlandırılan bu dergiler oldukça pahalı olurdu. Alırdım!! Her ay iki ya da üç yabancı dergi alırdım kendime. E internet yok, cep telefonu yok!! Benim gibi müzik tutkunu biri için hazineydi onlar.
Daha da küçük yaştayken, Bahariye'de tam Süreyya sineması karşısındaki sokakta müdavimi olduğum müzik dükkanından, özel siparişlerle - Türkiye müzik piyasasında hiçbir zaman satışa sunulmayan - single'lar getirtiyordum. En yakın arkadaşımla her ay oraya gider ve sipariş listemizi iletir, yeni müziklerin bize ulaşması için sabırsızlıkla beklerdik. En büyük sosyal aktivitemizdi diyebilirim : ) Sinema filmlerinin hiçbirini kaçırmaz, Bağdat Cadde'sinde bir kot bir t-shirt buluşurduk.
Sonra kredi kartları ve onların taksitleri girdi hayatımıza!! Tanrım o taksitlerrrr. 20 yaşına geldiğimde, banka kredileriyle tanıştım. O gün bugündür aynı olmadı şu hayatın ne yalan söyleyim. Şu naçizane yazımı okuyan sizlerin dikkatini kendimce önemli bulduğum bir konuya çekmek ve uyarmak istedim. Kendi çevremde, ailem ve arkadaşlarımdan da sürekli kredi kartı borçları konusunda yakınmalar duyuyorum. Hiç sordunuz mu kendinize? 'Neden böyle bir hayat tercih ediyoruz?' Kartların borçlarını kapatmak için gidip bir de banka kredisi ekliyorsunuz hayatınıza... Ohhh tadından yenmiyor!!
Bu da yetmezmiş gibi kredi alma prosedürleri de artık çok kolayca yapılabiliyor. Hayır, bu iyi birşey değil!! Cep telefonundan bir numaraya mesaj atıyorsun ve kredini kazanıveriyorsun. Aslında bakarsanız, bankaların bu aldığınız krediyi geri ödemeniz umrunda bile olmuyor. Hatta ödeyememeniz daha çok işine geliyor. Düşene bir de sen vur derler ya... O hesap.
Biraz sert bir dille yazmış ve bu konuda yaram olduğunu çok belli etmiş olabilirim. Varsın olsun. Ben uyarımı yapayım da... Siz siz olun, kredi almadan ya da en basitinden bir kredi kartı almadan 10 kere düşünün!!

gerçek parayla alışveriş yaptığınız günler geçirmeniz dileğiyle :))










20 Ağustos 2009 Perşembe

... hayaller

Hayaller için ne zaman geç olur? Ya da şöyle sorayım; hayalin için geç kalmak diye birşey var mıdır sahiden? Kime, neye göre geç kalırız ya da erken davranırız? Öyle ya da böyle, geç kalmışlıklar ve geç kalmışlık hisleri pişmanlığı doğuruyor. Üstelik bunlar en beklenmedik, en tuhaf zamanlarda muzipçe çıkıveriyor su yüzüne!

Çocuklarını büyütmüş 30 yıllık evli bir kadının, sıradan bir hikayeyi anlatırken, aslında istediği mesleği okumadığını, fedakarlıklar sonucu bulunduğu noktaya geldiğini öğrenirsin... Çok da içten tanımadığın bir arkadaşını içten bir şekilde dinlerken, imrenerek keşke ben de yapsaydım diye hüzünlü bir şekilde tebessüm ettiğini görürsün. Sonra birgün, küçük bir çocukken hep hayalini kurduğun o okulun tanıtımı, e-posta kutuna gelir. Ama yaşın 30u geçmiştir ve artık çok geçtir... Bunlar gelir gider ve kaçınılmazdırlar. Ancak galiba mühim olan onlara kapılıp hayatın akışını unutmamak ve en önemlisi, onları es geçmemek!

Bazılarının Polyannacılık oyunu dediği mutluluk oyunundan bahsetmiyorum. Sevmiyorum da o kadar mutlu olmayı, kusursuzluğu, pürüzsüzlüğü... Demem o ki, hayal kurarız, gerçekleştiremezsek hayal kırıklıkları yaşar ve aldığımız kararlardan pişmanlıklar duyarız. Fakat önemli olan bunları, tüm hücrelerine sindirerek yaşamak!

Yaşadıklarını sevmelisin. Yaşamını sevmelisin. Kendini sevmelisin...

16 Ağustos 2009 Pazar

... manzara

...
Çırpınıyorum ama dinginim
Derinden alıyorum sesleri dinlemedeyim
Dokunmuyor, içime işliyor manzara
'işte senin hayatın' der gibi karşımda

Baharım geldi ama endişeliyim.
İnancım tam, yine de umut fakiriyim.
Gölge kalktı mı üzerimden bu manzara,
'Sevgi sensin, müzik sensin' der bana.

Soluyorum ciğerlerime İstanbul'u
Kucaklıyorum yine iyiyi kötüyü
Bir fotoğraf karesi oluyor karşımda
İçimdeki şarkıyı bağıra çağıra !

Aysegul, Mart 2009

... nefes

Şu insanoğlu ne tuhaf... doğuyor, öğreniyor, büyüyor ve sonra da unutuyoruz...

Uzmanların söylediğine göre, yetişkin insanların yaklaşık yüzde 90'ı doğru nefes almayı bilmiyor! Yani bir bebek tüm organlarına yetecek kadar karnından nefes alabiliyor, tüm evi kaplayacak kadar büyük çığlıklarla ağlatabiliyorken biz yetişkinler, iki cümleyi birden konuşurken nefes almaktan aciz olmuşuz. Ne üzücü değil mi?

Peki iyi nefes alamamak nelere yol açabiliyor? Yine uzmanlara göre, en basit bir negatif düşünce silsilesinden, panik atağa, çeşitli iç organ rahatsızlıklarına, depresyona davetiye çıkarabiliyor... Evet... bu daha da üzücü ! Şimdi bu durumun artık farkında olduğumuza göre ne yapmamız gerektiğine bakalım. Size bir iyi bir de az buçuk kötü haberim var; doğal bir şekilde nefes almayı yeniden öğreten atölyeler var artık : O ) Nasıl ama?

Aslında kötü haberim de bu!! Neden biliyor musunuz? Okul hayatının henüz başında en komplike matematik problemlerini çözmeye başlamış, tüm hayatını etkileyecek kariyer kararlarını, hayatının baharında almayı becerebilmiş, çoluk çocuk büyütmüş okutmuş, sonra arada kendisini de çeşitli sosyalliklerle buluşturup geliştirme becerisine sahip olmuş insanoğlu, evet o insan evladı nefes almayı beceremediği için kursa gitmeye başlamış.

Bu tür doğal nefes akademileri, günümüz insanı ve stres dolu yaşantılar için gerçekten de güzel bir çözüm... Ancak, her türlü sağlık sorunumuzu başvurduğumuz doktor kontrollerinde olduğu gibi, o, bu , şu, demeden herkesin nefes almasını sağlasak daha iyi olmaz mı? Belki topluca şunu deriz; 'heh bu muymuş yav doğal nefes? Allah seni napmasın. Kardeşim ben bunu kendime yanlış öğretmişim. Tamam yaw... Artık doğru dürüst nefes alıcam. Bir daha mümkün deeğüldür ki negatif düşüneyim. Pozitifüm pozitüfffff!' Yani dediğim şudur ki, yüzlerce lira, dolar, euro ödemek yerine parklarda sokaklarda öğrensek, öğretsek...

Aslında yapmamız gereken, doğduğumuz anda öğrendiğimiz yaşam fonksiyonlarımızı nasıl unuttuğumuzun bilincine varmak... Böylece, yeniden öğrenmemize bile gerek kalmaz ne dersiniz?

Biraz önce bir TV programında rastladım, belki bir incelemek istersiniz... alın size bir nefes atölyesi; 'Mucize' diyorlar. Ben düşünüyorum katılmayı, öğrenmeyi öğretmeyi :O) http://www.mucizekursu.com/

Sevgiyle, görüşmek üzere

Aysegul

8 Ağustos 2009 Cumartesi

... bir dilim kakaolu kek

Hayat sizi nasıl kendine bağlar? Nasıl motive olursunuz? Bu ufacık tefecik detaylarda gizlidir aslında... Sevdiğim insanların arasında ve yörüngesinde olmanın beni mutlu etmesinin dışında en sevdiğim kurabiyeyi yemek, sevdiğim bir şarkıyı derinlerden de olsa duyabilmek, algısız bir şekilde tv karşısında pineklerken bana komik gelen bir espri bile hayat algılarımı açar, beni kendimle iletişime zorlar. Bu sabah da aynen böyle yaşamın küçük bir hareketi beni uyandırdı...

Kalkar kalkmaz, her zaman yaptığım gibi radyomu açtım. Sabah sporumu yaptıktan sonra - aslında iki kol hareketi ve birkaç esneme de ne kadar spor sayılırsa - elimi yüzümü yıkamak ve bir duş almak üzere odamın kapısını açtım. Ve onunla karşı karşıya kaldım... Hemmeeeen burnumdan içeri girdi : ) Biraz önce bahsettiğim o mutluluk duyularımı açtı ve içeri daldı, odamı kapladı. Dolaştı ve açık pencereden uçup, konu komşuya da attı havasını... Evet, canım annem kek yapmıştı.

Kakao, ceviz ve elmadan oluşan bu güzel besin ürünü tüm eve yaydığı koku kapıma gelince durmuş, beklemişti. Beni uyandırmamak için kapıyı çalmamıştı. Öylece, sessizce, e biraz da muzipçe bekliyordu. Ve güne mutlu başladım... Evet işte bu kadar kolay beni mutlu etmek : ) Aslında dürüst olayım, beni mutsuz etmek de bir o kadar kolay çoğu zaman... Buna da belki başka bir yazımda değinirim ;O)

Sanırım çoğu insan için de aynı şey geçerli oluyor... Farkında olsalar da olmasalar da, aslında mutlu olmanın formülü bu kadar basit ve net !