22 Eylül 2009 Salı

... basit ama faydalı bir pazarlama fikri


Muji... Erenköy'de yeni mağazasını daha dün açtı! Bayram dolayısıyla cadde de çok yoğun...

Tabii ki her zaman, her türlü ürünü, her ekonomik koşulda satın almaya hazır olan İstanbul halkı mağazaya hücum etmiş. En yakın arkadaşım Selen ve ben, içeri girdik. Selen, 'Gel, buraya girip bir bakman lazım' diyerek, beni oraya doğru yönlendirdi. Tabii hemen ben de içeri girdim!

Meraklı ama bir o kadar da bilinçli gözlerle ürünleri inceleyen insanlar, 'acaba neye ihtiyaç duymalıyım?' sorusuna yanıt arıyorlar...

Hemen girişteki raflarda yer alan bilimum ihtiyaç kutuları boy boy yükseliyordu. O kadar sade, o kadar, plastik ve o kadar işe yarar görülüyorlar ki, kendinizi hep aradığınız şeyi bulmuş hissediyorsunuz. Babamı arayıp, ne zamandır aradığı ilaç kutusunu bulduğumu söyledim, ürünü tarif ettim ve kendisinden de onay aldıktan sonra kutuyu satın almaya karar verdim. Artık rahatlamıştım... Gerçekten ihtiyacımız olan bir alım yapmış olmanın verdiği gururla, kendimi ödüllendirme hissiyatı ön plana geçmişti.

Kaç zamandır takılarımı koyabileceğim bir kutu ve kartvizitlerime hoş bir kılıf arıyordum. Onlar da oradaydı ( : E ne duruyordum. Aldım onları da... Sonra çok sık kullandığım ve sürekli kaybedip durduğum tel tokalarım için de özel üretilmiş kutuların olduğunu görünce, onu da atıverdim sepete... O sırada Selen'in başka bir hevesi vardı. 'Hadi hallettin mi işini gel bak sana ne göstereceğim!?' bakışı ile beni çağırdığını gördüm. Ardından, mağazanın kırtasiye bölümüne geçtik. Tam bir cennet : )

Renkli kalemlere büyük bir zaafım var. Ama, aklım başımdaydı ve kendimi orada durdurdum. İlk Muji alışverişim bu kadarla sınırlı kalabildi. Doğrusu, ahşap zeka oyunlarına bağımlı olmaya başlamış biri olarak, aklımda kalan birkaç oyun var. Onları da başka bir gün hediye ederim kendime... Ya da belki iyi yürekli bir melek, bana hediye etmek ister:))

Gelgelelim kasadan ödememi yaptım. Tam arkamı döndüm, kasadaki görevli, Muji iskambil kağıdınızı unutmayın diye seslendi... Evde biz pek kağıt oynamayız ama bu hediyeyi, özellikle bir pazarlama aracı olarak çok beğendiğimi söylemeliyim. Kartların üzerlerinde ürünlerin fotoğrafları, isimleri ve kodları yer alıyor. Klasik bir katalog yerine ürünlerin kartların üzerinde tanıtılması çok daha hoş olmuş. Belki arkadaşlarınızla kağıt oynarken onların da ilgisini çekebilir.

Bu akıllı fikirli işi çok beğendim ve buradan sizlerle paylaşmak istedim...

Sevgilerimle...


12 Eylül 2009 Cumartesi

... ve kredi


'Kredi yaz, 48bin58'e gönder!'

Kredi denen namert çıktı bildiğimiz mertlik bozuldu... Hepimiz biliyoruz ki şu güzel ülkede, kredi kartlarının, ihtiyaç mihtiyaç, araç maraç kredilerinin saltanatlarını sürdüğü bir dönem yaşıyoruz. Bu saltanat öncesi hayatımız nasıldı hatırlar mısınız? Doğrusu ben, hayal meyal hatırlıyorum. Yo hayır yaşım küçük değildi. Gayet kendimi bildiğim yaşlardaydım. Hani şu cep telefonundan önce hayatı nasıl sürdürdüğümüzü bilmediğimizde olduğuna benzer bir his bu...
Hatırlıyorum daha para bile kazanmıyor, ailemin bana verdiği haftalık harçlık ile geçiniyordum. O genç ve tecrübesiz yaşıma rağmen çok sistemli para harcayabiliyordum. Param vardı! Evet vardı... 16 yaşında falandım. Şu yurtdışından gelen müzik dergilerini okumayı çok severdim. Fakat genellikle döviz üzerinden fiyatlandırılan bu dergiler oldukça pahalı olurdu. Alırdım!! Her ay iki ya da üç yabancı dergi alırdım kendime. E internet yok, cep telefonu yok!! Benim gibi müzik tutkunu biri için hazineydi onlar.
Daha da küçük yaştayken, Bahariye'de tam Süreyya sineması karşısındaki sokakta müdavimi olduğum müzik dükkanından, özel siparişlerle - Türkiye müzik piyasasında hiçbir zaman satışa sunulmayan - single'lar getirtiyordum. En yakın arkadaşımla her ay oraya gider ve sipariş listemizi iletir, yeni müziklerin bize ulaşması için sabırsızlıkla beklerdik. En büyük sosyal aktivitemizdi diyebilirim : ) Sinema filmlerinin hiçbirini kaçırmaz, Bağdat Cadde'sinde bir kot bir t-shirt buluşurduk.
Sonra kredi kartları ve onların taksitleri girdi hayatımıza!! Tanrım o taksitlerrrr. 20 yaşına geldiğimde, banka kredileriyle tanıştım. O gün bugündür aynı olmadı şu hayatın ne yalan söyleyim. Şu naçizane yazımı okuyan sizlerin dikkatini kendimce önemli bulduğum bir konuya çekmek ve uyarmak istedim. Kendi çevremde, ailem ve arkadaşlarımdan da sürekli kredi kartı borçları konusunda yakınmalar duyuyorum. Hiç sordunuz mu kendinize? 'Neden böyle bir hayat tercih ediyoruz?' Kartların borçlarını kapatmak için gidip bir de banka kredisi ekliyorsunuz hayatınıza... Ohhh tadından yenmiyor!!
Bu da yetmezmiş gibi kredi alma prosedürleri de artık çok kolayca yapılabiliyor. Hayır, bu iyi birşey değil!! Cep telefonundan bir numaraya mesaj atıyorsun ve kredini kazanıveriyorsun. Aslında bakarsanız, bankaların bu aldığınız krediyi geri ödemeniz umrunda bile olmuyor. Hatta ödeyememeniz daha çok işine geliyor. Düşene bir de sen vur derler ya... O hesap.
Biraz sert bir dille yazmış ve bu konuda yaram olduğunu çok belli etmiş olabilirim. Varsın olsun. Ben uyarımı yapayım da... Siz siz olun, kredi almadan ya da en basitinden bir kredi kartı almadan 10 kere düşünün!!

gerçek parayla alışveriş yaptığınız günler geçirmeniz dileğiyle :))