30 Mart 2013 Cumartesi

papatya falı

Güneş daha parlak bugün
  Dengelere hakim değilsin
Gün daha uzun bugün
  Sevgiye daha çok ihtiyacın var
Yaz gecesi daha yakın bugün
  Bahar bu; yorgunluk yapar
Hava daha sıcak bugün
  Tatile daha çok zaman var
Kalbin daha olgun bugün
  Beynin daha yorgun aslında
Yepyeni fikirlere gebesin bugün
  Seni gerçekten dinliyorlar mı ki...
Yeni birşey öğrendin bugün
  Herşeyi akılda tutmak ne kadar da zor
Tekrar dans etmek için çok güzel bir gün
  Artık çıkaracak şapkalar yok ki masaya koyasın
Mutluluk kapına daha emin adımlarla geldi bugün
  Sen kendinen emin misin ki?
Gülümseyen gözlerle bakıyor sana bugün :)

Aysegul K
30 Mart 2013

28 Mart 2013 Perşembe

Hayatın şu an aldığın nefesin içinde

Kimin hayatına gerçekten dokunuyorsun şu hayatta, hiç düşündün mü? Peki ne şekilde dokunduğunu? Benim, dokunan ve dokunulan olarak yanılgıya kapıldığım çok oluyor...

İnsan 30'lu yaşları yaşamaya başladıktan sonra, 20'li yaşların heyecanını kendine bir beden büyük buluyor. Halbuki korkular, birkaç beden daha küçük o yaşlarda. Daha cesursun, kırılganlığa daha açık, açık sözlülüğe karşı daha sağlam, belirsizlikle daha bir kolkolasın. Büyüdükçe, bunlardan kendini uzak tutmayı, savunma mekanizmaları geliştirmeyi öğreniyorsun. Ancak gecenin bir yarısı beni uykumdan uyandıran mide ağrısı ile birlikte, evimin karanlık salonunda fark ettiğim şu ki; Kurduğumuz hayaller temelde aynı olduğu için yaşadığımız hayal kırıklıkları da aynı oluyor!

Hangi yaşta olursak olalım, güzel bir söz duymaya, dudağımızın ucuna güzel bir kıvrım koyan o duyguyu hissetmeye ihtiyacımız var. Aynı zamanda, onun yarattığı güven duygusunun sürekliliğine. Aslında bütün mesele, hiç beklemediğin anlarda uyanan duygularını nasıl yönetebildiğinle ilgili. Küçük bir genç kız iken de bu böyle, 'Yetişkinim ben, ayaklarım var, üzerinde kendi kendime dururum!' dediğin yaşlarda da...

Yorgunum okuyucu... Yorgun. Belki sen de öylesindir, kim bilir?
Hayatımızı, bir sonraki adımı atmaktan korkarak geçiriyoruz hep. Anımızı yaşamanın öneminden bahsediyor, 'Çiçek, böcek, hava, su ne güzel gördün mü?' deyip sonra da 'Bir dur bakalım...' diye kocca bir noktalı virgül koyuyoruz hayatımıza. Bunun anı nerede? İşte tam burda, şu an aldığın nefesinin içinde!

Okuyucu ben yorgunum, duygularım hassas, beyin kıvrımlarımda şüpheler, kan ve can bütünü, tam da senin gibi bir insanım ben. Benden korkma ama küçümseme de, aynı kendin için istediğin gibi...

Aysegul Kumova
28 Mart 2013
saat sabaha karşı 3.25

24 Mart 2013 Pazar

yağmur kafe

Burun delikleri, sinirden kocaman olmuş garson koşar adımlarla elindeki kirli tabakları mutfağa bıraktı. Sadece bir sigara yakmak için elini, dolapta asılı duran toz içindeki cekedinin sağ cebine attı. Neyse ki çakmağı da ordaydı! Elleri titreyerek yaktı sigarasını ve arka kapının hemen dışına bir adım attı. Derin bir nefes çekti, uzuuuun uzun üfledi dumanını uzaklara ve gözlerini kapadı...

O sabah kafe neredeyse bomboştu. Hava yağmurlu olduğu için olsa gerek, sadece tek bir masa doluydu. Keyifle kahvaltı eden ve yağmurdan sırılsıklam olmuş çift gülüşüyor, sıcacık kahvelerini içiyorlardı. Masanın üzerinde duran kalın ve ağır kitaplar kızındı. Belli ki, karşı kaldırımda ufak bir kampüsü bulunan üniversiteye giden öğrencilerden biriydi. Çocuk serseri tipliydi; deri ceketi, yırtık pantolonu ve çizmeleri ona çok tipik bir karakter çiziyordu.

Genç garson dışarıda ıslanmasına aldırmadan sigarasını içerken düşündü; 'Kızların ilgisini hep böyle serseri tipler çeker, zaten. Şaşırmamalı!' Daha dün aynı masada saatlerce karşılıklı oturmuş, uzun uzun sohbet etmemişler miydi? Garson çocuk yüksek sesle hayıflandı:

'Benden kahve isterken yüzüme bakmadı ya! Çocuktan gözlerini ayırmadı ki dün 4 saatini birlikte geçirdiği bu garson çocuğu tanısın... Oğlum ne malsın sen de!'

Kapının zili çaldı, yeni bir müşteri girdi içeri, tezgahın üzerini silmeyle meşgul olan kadına doğru eğildi ve tatlı, heyecanlı bir sesle 'O nerde?' diye sordu. Kadın kafasını tezgahtan kaldırıp karşısındaki genç kıza gözlerini kısarak baktı. 'Kim?'
Sonra bir, yan masada oturan kıza sonra karşısındakine tekrar baktı.
-'Kızım siz bu arkadaki kızcağızla ne kadar benziyorsunuz?'
Kız arkasına döndü.
- Deniz!? Demek sabah koşa koşa çıkıp buraya geldin. Annem kaç saattir seni arıyor. Okul yolun öbür tarafında değil miydi, hmm?
- Peki senin burda ne işin var? Dün anlattığın çocukla mı buluşacaksın tekrar?

Garson çocuk da zilin sesine koşup gelmişti.
-Derin! Yağmurda ıslanıp sonra da beni unuttun zannettim...

Kız kaşlarını kaldırarak çocuğa dik dik baktı; 'Olum film mi bu?'