5 Ekim 2013 Cumartesi

NASILSA

Son zamanlarda işim gücüm hayatım. Yaşananla, gelecek arasında sıkışan bugünüm. Sıkışan dediğim, sıkıştığı yok da biz onu görmezden geliyoruz. Görmek istedim bu sefer, gerçekten hissetmek ve yaşamak için...

Nefes alarak uyandım bugün. Şöylece içime çektim havasızlığı. Nasılsa camı açacaktım çünkü. Gülümsedim sebepsiz; nasılsa çalacaktı müzik. Sevdim kendimi, beni sevenleri, benimle bu hayatı yaşayanları. Nasıl olsa sarılacaktım birazdan onlara. Gözlerimi açtım, dans ettim. Nasılsa giyecektim dans ayakkabılarımı. Radyoyu açtım dinledim. Nasılsa gülecektim şakalara, hikayelere. Benim de öykülerim vardı, enerjim, insanları güldürecek kadar. Açtım kapıyı, günün ilk adımını attım. Nasılsa oradaydı gün. Benimdi...

Ayşegül Kumova
5 Ekim 2013 Cumartesi

6 Temmuz 2013 Cumartesi

İstanbul'da bu yaz

Yine her yıl olduğu gibi yaz geldi
Akşamları yine yaz kokusu, sabahları yine çimen
Güneş yine batmak istemiyor, dalgalar kıpır kıpır
Ne var ki mutluluk bu defa buruk, sevinçler coşkusuz, bakışlar endişeli
Gönül belki biraz kırık, umutlar dalgalı
Bense bu defa yarım, yine de müzik bana dost...


Ayşegül K
6 Temmuz 2013

12 Mayıs 2013 Pazar

Dünya üzerindeki en favori yerim...

Yemyeşil çimin üzerindeyim,
Kalem ile kağıdın üzerine yazmayı biraz unutmuşum.
Yine de mavi aynı mavi, yeşil aynı yeşil.
Üzerine uzandığım toprak aynı toprak.
Sadece biraz daha olgun, daha köklü bitkileri.
İki çocuk kollarını açarak çimlerin üzerinde yuvarlanıyorlar.
O hareketi yapmak 'o an' onlar için o kadar önemli ki, hiçbir şey umurlarında değil.
Sahi, kendini tamamen özgür bırakmak nasıl bir şeydi?
Hatırlamaya çalışıyorum...
Sonra boşveriyorum, güneşi çekiyorum içime.
Şairin dediği gibi; 'İstanbul'u dinliyorum'
Ama gözlerim o kadar açık ki, sadece dinlemiyor, izliyorum hayatı.
Yaşıyorum ben, evet!

Ayşegül K.

hayatımın kadını

Kimsenin bilmediği bir kelimeyi bana öğreten kadın,
Sevginin sadece sözle değil, yaşayarak yaşatıldığını anlatan kadın,
Mutluluğu, daha çocukken genlerime aşılayan kadın,
Gücün, yaşamak olduğunu öğreten kadın,
Dışarı bakmayı değil, öğrenmeyi öğreten kadın,
Kıkırdamayı, gerçekten gülmeyi gösteren kadın,
Ağzım, dilim ve bir de aklım olduğunu anlatan kadın,
Ayağını yere yürekle basan kadın,
Ne olursa olsun vazgeçmemeyi öğrenen ve öğreten kadın,
Yaşamın aynası olup bana ışık tutan, yüzümü aydınlatan kadın,
Beni ben yapan kadın,
Babamı seven kadın,
Beni seven kadın,
Çok ama çok sevilen kadın,
Hayatımdaki tek kadın,
Kimsenin bilmediği bir kelimeyi bana armağan eden Bilge kadın,
Annem

27 Nisan 2013 Cumartesi

Kim?

İnsandır o...
Kendi düşünür, kendi koşar.
Özgürdür o...
Kendi konuşur, kendi dinler.

Sessizdir o...
Önce izler, sonra susar.
Doğrudur o...
Kendi söyler, kendi inanır.

Sabırdır o...
İsyan eder ama bekler.
Kalptir o...
Döner yine gelir, yine döner.

Yaşsızdır o...
Anlayışlı olur, yorulsa da.
Umutludur o...
İstediği alt tarafı kendine has bir huzur olsa da!

Kim?
İstemesin mi o?

Aysegul
27 Nisan 2013

9 Nisan 2013 Salı

Bambu

Duyguların bambu kamışından yapılmış senin
Birbirine kenetli gibi görünen, zarif ama karışık
Püskül püskül saçların geç uzarmış,
Ruhun kocaman ama şeffafmış.

Sesin gürmüş ama sen hep fısıldamışsın.
Bambu kamışından yapılmışsın sen, seslensen aslında?...

Aysegul K
9 Nisan Salı




30 Mart 2013 Cumartesi

papatya falı

Güneş daha parlak bugün
  Dengelere hakim değilsin
Gün daha uzun bugün
  Sevgiye daha çok ihtiyacın var
Yaz gecesi daha yakın bugün
  Bahar bu; yorgunluk yapar
Hava daha sıcak bugün
  Tatile daha çok zaman var
Kalbin daha olgun bugün
  Beynin daha yorgun aslında
Yepyeni fikirlere gebesin bugün
  Seni gerçekten dinliyorlar mı ki...
Yeni birşey öğrendin bugün
  Herşeyi akılda tutmak ne kadar da zor
Tekrar dans etmek için çok güzel bir gün
  Artık çıkaracak şapkalar yok ki masaya koyasın
Mutluluk kapına daha emin adımlarla geldi bugün
  Sen kendinen emin misin ki?
Gülümseyen gözlerle bakıyor sana bugün :)

Aysegul K
30 Mart 2013

28 Mart 2013 Perşembe

Hayatın şu an aldığın nefesin içinde

Kimin hayatına gerçekten dokunuyorsun şu hayatta, hiç düşündün mü? Peki ne şekilde dokunduğunu? Benim, dokunan ve dokunulan olarak yanılgıya kapıldığım çok oluyor...

İnsan 30'lu yaşları yaşamaya başladıktan sonra, 20'li yaşların heyecanını kendine bir beden büyük buluyor. Halbuki korkular, birkaç beden daha küçük o yaşlarda. Daha cesursun, kırılganlığa daha açık, açık sözlülüğe karşı daha sağlam, belirsizlikle daha bir kolkolasın. Büyüdükçe, bunlardan kendini uzak tutmayı, savunma mekanizmaları geliştirmeyi öğreniyorsun. Ancak gecenin bir yarısı beni uykumdan uyandıran mide ağrısı ile birlikte, evimin karanlık salonunda fark ettiğim şu ki; Kurduğumuz hayaller temelde aynı olduğu için yaşadığımız hayal kırıklıkları da aynı oluyor!

Hangi yaşta olursak olalım, güzel bir söz duymaya, dudağımızın ucuna güzel bir kıvrım koyan o duyguyu hissetmeye ihtiyacımız var. Aynı zamanda, onun yarattığı güven duygusunun sürekliliğine. Aslında bütün mesele, hiç beklemediğin anlarda uyanan duygularını nasıl yönetebildiğinle ilgili. Küçük bir genç kız iken de bu böyle, 'Yetişkinim ben, ayaklarım var, üzerinde kendi kendime dururum!' dediğin yaşlarda da...

Yorgunum okuyucu... Yorgun. Belki sen de öylesindir, kim bilir?
Hayatımızı, bir sonraki adımı atmaktan korkarak geçiriyoruz hep. Anımızı yaşamanın öneminden bahsediyor, 'Çiçek, böcek, hava, su ne güzel gördün mü?' deyip sonra da 'Bir dur bakalım...' diye kocca bir noktalı virgül koyuyoruz hayatımıza. Bunun anı nerede? İşte tam burda, şu an aldığın nefesinin içinde!

Okuyucu ben yorgunum, duygularım hassas, beyin kıvrımlarımda şüpheler, kan ve can bütünü, tam da senin gibi bir insanım ben. Benden korkma ama küçümseme de, aynı kendin için istediğin gibi...

Aysegul Kumova
28 Mart 2013
saat sabaha karşı 3.25

24 Mart 2013 Pazar

yağmur kafe

Burun delikleri, sinirden kocaman olmuş garson koşar adımlarla elindeki kirli tabakları mutfağa bıraktı. Sadece bir sigara yakmak için elini, dolapta asılı duran toz içindeki cekedinin sağ cebine attı. Neyse ki çakmağı da ordaydı! Elleri titreyerek yaktı sigarasını ve arka kapının hemen dışına bir adım attı. Derin bir nefes çekti, uzuuuun uzun üfledi dumanını uzaklara ve gözlerini kapadı...

O sabah kafe neredeyse bomboştu. Hava yağmurlu olduğu için olsa gerek, sadece tek bir masa doluydu. Keyifle kahvaltı eden ve yağmurdan sırılsıklam olmuş çift gülüşüyor, sıcacık kahvelerini içiyorlardı. Masanın üzerinde duran kalın ve ağır kitaplar kızındı. Belli ki, karşı kaldırımda ufak bir kampüsü bulunan üniversiteye giden öğrencilerden biriydi. Çocuk serseri tipliydi; deri ceketi, yırtık pantolonu ve çizmeleri ona çok tipik bir karakter çiziyordu.

Genç garson dışarıda ıslanmasına aldırmadan sigarasını içerken düşündü; 'Kızların ilgisini hep böyle serseri tipler çeker, zaten. Şaşırmamalı!' Daha dün aynı masada saatlerce karşılıklı oturmuş, uzun uzun sohbet etmemişler miydi? Garson çocuk yüksek sesle hayıflandı:

'Benden kahve isterken yüzüme bakmadı ya! Çocuktan gözlerini ayırmadı ki dün 4 saatini birlikte geçirdiği bu garson çocuğu tanısın... Oğlum ne malsın sen de!'

Kapının zili çaldı, yeni bir müşteri girdi içeri, tezgahın üzerini silmeyle meşgul olan kadına doğru eğildi ve tatlı, heyecanlı bir sesle 'O nerde?' diye sordu. Kadın kafasını tezgahtan kaldırıp karşısındaki genç kıza gözlerini kısarak baktı. 'Kim?'
Sonra bir, yan masada oturan kıza sonra karşısındakine tekrar baktı.
-'Kızım siz bu arkadaki kızcağızla ne kadar benziyorsunuz?'
Kız arkasına döndü.
- Deniz!? Demek sabah koşa koşa çıkıp buraya geldin. Annem kaç saattir seni arıyor. Okul yolun öbür tarafında değil miydi, hmm?
- Peki senin burda ne işin var? Dün anlattığın çocukla mı buluşacaksın tekrar?

Garson çocuk da zilin sesine koşup gelmişti.
-Derin! Yağmurda ıslanıp sonra da beni unuttun zannettim...

Kız kaşlarını kaldırarak çocuğa dik dik baktı; 'Olum film mi bu?'


24 Şubat 2013 Pazar

naif

Gözlerine sürme çekti,  dudağına boyasını sürdü.
Arkasına bile bakmadan kapıdan dışarı çıktı. 
Hava soğuk, gece karanlık, o gün duyduğu tüm sözler ağırdı.
Gökyüzündeki yıldızlara baktı ve şöyle dedi; 

'Bu geceyi ben aydınlatacağım, siz değil!'

A.Kumova
Şubat 2013