'Biliyorum orada olduğunu' dedi.
Korkusuz çıkıyordu sesi... 'Sessizce beni takip edeceğine, yüzünü göster ve konuş benimle!' Yüzünü ışığın geldiği pencereye döndü ve bir gölge koşarak kaçtı sanki; sonra bir kapı sesi. 'Sonunda, onu fark ettiğimi anladı ve evi terk etti' diye düşündü.
Rahatlamış bir nefes vererek omuzlarını düşürdü ve mutfağa yürüdü. Çaydanlığa su koydu. Canı çay içmek istemişti nedense. Oysa saat gecenin ikisi olmuştu. Çay bardağını kaldıracak mecal bile bulamadı kendinde... Ona çok kötü davranmıştı. 'Keşke önce merhaba deseydim; onu üzdüm mutlaka' sözleri döküldü ağzından. 'O ki beni her sabah uyandırır, usanmaz mutlandırır, sever, hatırlatırdı. Bense, onu bir kerecik dinlemeye tahammül edemedim'.
Artık yere çökmüş, bir daha geri gelmeyeceğini düşünerek ağlamaya başlamıştı. Hep sağ omuzu, hep sol göğsü olmuştu. 'Ya bir daha gelmezse...'
İnsan en çok kendine kızıyor; bir de acımıyor kendine.
O sensin!
Ayşegül Kumova
2 Şubat 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder