Kimin hayatına gerçekten dokunuyorsun şu hayatta, hiç düşündün mü? Peki ne şekilde dokunduğunu? Benim, dokunan ve dokunulan olarak yanılgıya kapıldığım çok oluyor...
İnsan 30'lu yaşları yaşamaya başladıktan sonra, 20'li yaşların heyecanını kendine bir beden büyük buluyor. Halbuki korkular, birkaç beden daha küçük o yaşlarda. Daha cesursun, kırılganlığa daha açık, açık sözlülüğe karşı daha sağlam, belirsizlikle daha bir kolkolasın. Büyüdükçe, bunlardan kendini uzak tutmayı, savunma mekanizmaları geliştirmeyi öğreniyorsun. Ancak gecenin bir yarısı beni uykumdan uyandıran mide ağrısı ile birlikte, evimin karanlık salonunda fark ettiğim şu ki; Kurduğumuz hayaller temelde aynı olduğu için yaşadığımız hayal kırıklıkları da aynı oluyor!
Hangi yaşta olursak olalım, güzel bir söz duymaya, dudağımızın ucuna güzel bir kıvrım koyan o duyguyu hissetmeye ihtiyacımız var. Aynı zamanda, onun yarattığı güven duygusunun sürekliliğine. Aslında bütün mesele, hiç beklemediğin anlarda uyanan duygularını nasıl yönetebildiğinle ilgili. Küçük bir genç kız iken de bu böyle, 'Yetişkinim ben, ayaklarım var, üzerinde kendi kendime dururum!' dediğin yaşlarda da...
Yorgunum okuyucu... Yorgun. Belki sen de öylesindir, kim bilir?
Hayatımızı, bir sonraki adımı atmaktan korkarak geçiriyoruz hep. Anımızı yaşamanın öneminden bahsediyor, 'Çiçek, böcek, hava, su ne güzel gördün mü?' deyip sonra da 'Bir dur bakalım...' diye kocca bir noktalı virgül koyuyoruz hayatımıza. Bunun anı nerede? İşte tam burda, şu an aldığın nefesinin içinde!
Okuyucu ben yorgunum, duygularım hassas, beyin kıvrımlarımda şüpheler, kan ve can bütünü, tam da senin gibi bir insanım ben. Benden korkma ama küçümseme de, aynı kendin için istediğin gibi...
Aysegul Kumova
28 Mart 2013
saat sabaha karşı 3.25
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder