Kendimi bildim bileli, ailem ve arkadaşlarım konusunda çok şanslı gördüm kendimi. Bugün 32 inci yaşımın içinde, ne yaptığını pek de bilmez ama nasıl oluyorsa emin adımlarla ilerleyen biri olarak bir değer, bir minnet yazısı kaleme almak istiyorum. Daha doğrusu, klavyenin tuşlarından akıtmak istiyorum yüreklerinize... Bu yazım ailemle ilgili!
Çoğu zaman anne ve babamızın, bir zamanlar çocuk, sonra da birer genç olduklarını unuturuz. Onlar da bizim artık bir yetişkin olduğumuzu bilir, ama nedense bir türlü içlerine sindiremezler. Bu durum, karşılıklı bir 'benim dediğim olacak!' savaşına dönmeye başlar. Farklı zamanlar, farklı şartlar, farklı ailevi konumlar, yaş farkının çokluğu, bunların hepsi bir yana, herkes farklı birer birey olduğunu unutur, karşındakini değiştirmeye, düşüncelerini, farkında olmadan da olsa manipüle etmeye çalışır. Sonra ver elini uzun süreli tartışmalar, belki kapı çarpmalar, istenmeyen sözler... Hepsi sevgiden, fazlasıyla sevmekten ileri gelir. İşte ben de bu sevgiden, onun özünden bahsetmek istiyorum bu yazımda.
Annem ve babamla aramızda tam 30 koca yaş var. Annem uzman doktor, babam ise kimya mühendisi. Her ikisi de özellikle klasik müziğe çok düşkündürler. O şimdi mumla aradığımız AKM'de benim çocukluğum geçmiştir. Ne baleler, ne senfoni orkestraları, oda orkestraları, İdil Biretler, Suna Kanlar, Aya İrini'de her yaz mutlaka gidilen konserler. Saymakla bitiremem. Bir de Gazanfer Özcan ve Gönül Ülkü tiyatrosunda sahneye konulan neredeyse tüm oyunlar, Dormen ve Kenter tiyatrosu... Şimdi farkediyorum ki, hem annem hem de babam beni sanatın içinde yaşatmaya çalışmışlar. Nitekim ben onlardan, kişisel eğilimler yönünden de epey farklıyım. Oldum olası müzik ve dansa yatkınım ben. Bu yönüm de anneanneciğime çekmiş, orası kesin! İlk piyanomu da, 8inci yaşgünümde o almıştır bana.
Annem de, babam da benim bu yönümü, ellerinden geldiğince desteklediler. Piyano dersleri aldım, okuldaki modern dans topluluğunda baş dansçı olarak dans ettim. Dans etmekten daha çok sevdiğim birşey yoktu adeta. Varsa belki şarkı söylemek olabilir... Hayatımda bunlar olup biterken, 3 kişilik çekirdek mi çekirdek ama, deyme büyük ailelere taş çıkaracak kadar büyük sevgiye sahip bir aile olduk. Hala da öyle ama zaman içinde şekil ve ifade biçimlerimiz değişti, o kadar.
Evet ben tek çocuğum! Çok özverili bir anne ve babanın tek kızıyım. Annemin bana hayatımda söyleme rekoru kırdığı ve Guiness'in haberi bile olmayan 'Dik dur tonton kızım', zaman içinde babacığım tarafından da benimsenip sürekli söylenmeye başlanmıştır. Bugün hala bu sözü çok sıkça duyuyorum. Geçen gün fark ettim ki, eskiden beni tabiri caizse 'daraltan' bu cümle, ilk defa bir değer bilme hissi verdi bana. Birden fark ettim ki, ben bu cümleyi duyunca daha iyi hissediyorum. Bu ifade aslında, 'Seni seviyoruz ve her zaman yanındayız' diyor.
Ailecek öyle çok duygusal cümlelerle, gereksiz duygusallık yapan bir aile değiliz. Annem doktor olmasına rağmen, başım ağrıdığında ilaç bile tavsiye etmez. En sevdiğim lafı 'Yat uyu geçer'dir. : ) E doğru söze ne denir? Onun bu yönünü, çok seviyorum:)
Bir yastıkta 34 yıl
Benim güzel annem çok becerikli bir kadındır. Bugüne kadar uğraştığı el işlerini saymakla bitirebilecek miyiz bir bakalım:) Tezhib sanatı, ahşap boyama, makrome, kurdele nakışı, mum yapımı... Ayrıca iddia ediyorum ki, dünyanın en yaratıcı yemeklerini onun ellerinden yiyebilirsiniz. Üstelik sağlıklı olmalarının yanında bir de lezzetli olurlar. Yoğun çalışan bir anne olunca pratik oluyor insan haliyle..
Babam ise hayatını ailesine adamış, çok çalışmış, kendi işini kurmuş, büyütmüş, dürüst bir iş adamı olması ona zaman içinde kayıp olarak geri dönmüş ancak hala aynı şevkle çalışmayı seven bir adam. Evimizde herşey müşterektir ve evin işini yapmaktan hiçbir aile üyesi gocunmaz. Böyle bir aile olmamız babamın marifetidir. Miktar ayarlamasını çok iyi yapamasa da, oldukça güzel yemek de yapar. 1976 yılında evlenmiş ve beni '79da dünyaya getirmişler. Tam 34 yıldır omuz omuza bir hayat. Bu kadar uzun bir süre bir arada olmak emek ister. Ama asıl mesele galiba şu, bunun çok kolayca yapılabildiğini göstermek önemli. Benim anne ve babam da bunu başarmış insanlar.
Doyamamak gibi...
Bir evin içinde üç yetişkin yaşıyoruz. O yetişkinlerden biri olarak bugün sordum onlara; "34 yıldır evli olmak nasıl bir duygu?" diye. Babacığım hiç tereddüdsüz yanıt verdi; 'Doyamamak gibi kızım.'
Annem gülümsedi...
Dilin çok güzel ve sıcacık kendin gibi
YanıtlaSilŞimdi seni sevmeme sebep olan nedenlerin genlerinden, yetiştiriliş tarzından kaynaklandığını anladım:)))
Allah sana da onlar gibi bir evlilik nasip etsin, Sen değerini bilecek, böyle güzel kalpli birini hak ediyorsun
Benim de blogumun ilk yazısı (http://oncekadinsonraanne.blogspot.com/2012/06/en-buyuk-manevi-yardmclarm.html)ailemle ilgili çünkü en büyük destekçilerim onlar.
Benim annem de çok özel bir kadındır. Herkesin ailesi sanatçı olmasın diye yırtınırken annemin iteklemesi ile konservatuar okudum (http://oncekadinsonraanne.blogspot.com/p/hakkmda.html) senin gibi çocukluğum Ankara Sanat'ta tiyatro seyretmekle geçti, dans ettim, şarkı söyledim vs vs. Aile faktörü herşeyyyy